top of page
Yazarın fotoğrafıHasan Mert Bozdoğan

ÇEVRENİZLE DEĞİL KENDİNİZLE REKABET

Aikido Bozdoğan Blog'ta bu haftaki makalemin konusu “Çevrenizle Değil, Kendinizle Rekabet”.

Öğrencilerim bilirler, hep sarf ederim bu ve benzeri sözleri derslerimizde ya da ders dışı sohbetlerimizde. Eminim hemen hemen tüm Aikidoka’lar da; Sensei’lerinden ya da Senpai’lerinden benzer anlam içeren cümleleri duymuşlardır. Çevrenizle değil kendinizle rekabet etmek.... Kulağa yapıp uygulaması kolay gibi duyulsa da, zaman zaman egolarımızı kontrol edip yönetmekte zorlanan, rekabeti seven mücadeleye düşkün bizler için uygulamanın o kadar da kolay olmadığı bir durum aslında.


Rekabet; Aikido sanatı içerisinde yer almayan, almasını da tercih edip istemediğimiz bir duygu aslında. Aikido'nun özüne ve doğasına da aykırı bir öğe bence rekabet duygusu. Berabere gelişmeyi hedefleyen kişilerin, bir araya gelerek birlikte dostça antrenman yaptıkları bir ortamda barınması da çok mümkün olmayan bir faktör. Bilindiği üzere Aikido hem bir Savaş Sanatı, hem de bir kişisel gelişim yolculuğudur. Her ne kadar Aikido’yu bir Savaş Sanatı olarak ta sınıflandırsak; aslında Aikido bir Barış Yolculuğu’dur... Aikido’da amaç; karşımızdaki kişiye -çalışma arkadaşımıza, saldırgana ve hatta düşmanımıza bile- en az zararı vererek, onu etkisizleştirmemizdir. Bu amaç bize kendi Aikido yolculuklarımız boyunca sürekli hatırtılacaktır, karşımıza çıkacaktır ve bunu kesinlikle unutmamamız gerekecektir. “Düşmanını bile koru, ondan ona en az zararı vererek uzaklaş...” Aikido Sanatı, kurucusu O’Sensei Morihei Ueshiba tarafından da sıklıkla “Barış Sanatı” olarak ifade edilmiştir. “Aikido; evreni güzelleştirmek ve birleştirmek için yapılmalıdır.” diyen O’Sensei; Aikido’da mücadele, müsabaka, rekabet, çatışma olmadığını ve olmaması gerektiğini de açıklıkla ifade etmiştir bence.


Düşünüyorum ki; Aikido pratiği yapan bizlerin Aikido kullanarak kendimizi olası savunma durumlarımızdaki amacımız; bize yöneltilen bir kötü enerjiyi, hareketi, saldırıyı, atağı ya da kontrolsüz bir bedeni; onun yolunda durmadan, onunla uyumlu hale gelerek ve onunla bir olarak kontrol altına almak, etkisizleştirmek, uzaklaştırmak ya da bunların olası kombinasyonlarını uygulamak olmalıdır. Önceliğimizi rakibi kırıp dökmek yerine buna vermemiz gerektiği inancındayım. Bence daha sağlıklısı her anlamda bu olacaktır.


Gerek ders partnerlerimiz, gerek yaşam arkadaşlarımız ya da dostlarımız, gerekse iş arkadaşlarımız ya da olası potansiyel düşmanlarımız ile uyumlu olmak yerine rekabetçi olursak bu rekabet hali er ya da geç bize zarar vermeye başlayacaktır diye düşünüyorum. Tabii burada benimle aynı fikirde olmayarak; rekabetin insanı dinç tutacağını ve rekabetin insanı geliştireceğini de söyleyip savunanlar çıkabilir. Buna da saygı duyarım. Her makalemde kaleme aldıklarım, tamamen kendi fikirlerim, görüş ve düşüncelerimdir. Makalelerimi kaleme alırken öncelikli amacım; siz değerli okurlarım ile kendi şahsi fikirlerimi paylaşmaktır. Rekabetçi ya da mücadeleci olma durumunun düzenli ve sürekli hale gelmesi insanı gerek fiziksel, gerek zihinsel ve gerekse de ruhsal olarak yıpratabilir ve hatta zamanla mutlaka yıpratacaktır diye düşünüyorum. Kişi sürekli olarak etrafına odaklanır, kendisini çevreleyen bireyler ve koşullarla rekabet içerisine girerse; düzenli olarak kimin üstün kimin geri olduğu fikrini düşünmesi gerekecektir. Kişi üstün olduğu durumlarda bu üstünlüğü sürekli elinde tutmaya çalışarak, daha geride olduğu durumlarda hırsla tepeye çıkmaya çalışarak kendisini fiziksel olarak yıpratacaktır. Zihni ve bedeni süreki olarak rekabetle dolu ve meşgul olan bir bireyin ruhu da er ya da geç meşgul olup, bu durumlar altında yıpranmaya başlayacaktır. Sonuç olarak aşırı rekabetçi olma ve mücadele dürtüsü bizi eninde sonunda fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak yıpratacaktır. Ne de olsa herkesten iyi, herkesten üstün, herkesten yetenekli ya da herkesten güçlü olamayız... Öyle değil mi?


Oysaki rakibi kendisi olan, kendisiyle kendisini daha iyi yapabilmek için mücadele eden ve gelişime açık olan bir kişiyi düşünelim... Bir kere kendi özünü iyileştirip geliştirmeye çalışan bu kişi çevresine odaklanmayacağı için gereksiz dışsal enerjilerle enerjisi düşmeyecektir. Zihni çevresine değil kendisine odaklı olduğundan, daha az bölünüp dağılacaktır. Kendini geliştirmek için haryacağı bedensel enerji kendi beden kapasitesi dahilinde olacağı için, daha az yorularak daha düzeli ve istikrarlı bir ilerleme elde edebilecektir. Akli ve bedensel olarak çok yıpranmadığından, içsel ve ruhsal olarak sağlam duracak, kolay sarsılmaz olacaktır. Kendisi için birşeyler yapabilmenin güzelliğini özümsemiş, akli-fiziksel-içsel olarak ta motive olmuş bir bireyin elinden kurtulacak çok fazla şey olmadığı inancındayım.


Makalemi sonlandırmadan önce, Aikido Sanatının kurucusu O’Sensei Morihei Ueshiba’nın en sevdiğim sözlerinden olan “Masakatsu Agatsu.” yani “Gerçek zafer, kişinin kendisine karşı olan zaferidir.” sözünü siz değerli okurlarıma anımsatmak isterim.


Çevremize değil kendimize odaklanıp, kendimizi geliştirebilmek adına mücadele edebilmemiz dileğiyle.


Masakatsu Agatsu sözünden esinlenerek kaleme almış olduğum; “Kendinizi Yenmek” isimli makalemin linki;


46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page